DOLAR
EURO
ALTIN
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C
Smiley facehttps://cesurtv.com/
Smiley face

Hakan Fidan ; 1,5 milyar Müslümanı temsilen, sekiz lider Trump’la bir araya geldiler

05.10.2025
A+
A-

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT Haber’de gündeme ilişkin soruları yanıtladı. (Bölüm 2)

Uluslararası toplum Filistin meselesini ortak bir sorun olarak görüyordu her zaman için. Ortak bir duygudaşlık da belli bir noktada vardı ama ortak bir çaba bir türlü olamıyordu. Bizim yaptığımız, başta İslam ülkelerinin kendi aralarındaki ortak çaba sorunu. Şimdi bir defa bu ortak çabayı harekete geçirmek gerekiyordu. Biliyorsunuz, İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi zirvesinde kriz başlar başlamaz, ilk defa örgüt tarihinde olmayan bir şekilde bir grup kurduk, temsili en iyi şekilde yapan. Türkiye bu yedi üye ülkeden birisi. İslam dünyasını Filistin meselesinde temsil eden, bu konuda gündem oluşturan, gündem ilerleten ve gündem belirleyen bir durumda tutmayı amaçlayan.

Çünkü bugüne kadar İslam dünyasının esas itibarıyla ne nüfus gücü ne ekonomik gücü ne diğer güç parametreleri, herhangi bir verili sorunda, bölgesel veya diğer sorunlarda, ortak bir ağırlık oluşturucu unsura dönüştürülemiyordu. Bunun yapısal sorunları var, liderlik sorunları var, düşünsel sorunları var, stratejik idrak sorunları var. Bütün bunların hepsini aşmayı mümkün kılan tabii ki Cumhurbaşkanımızın bölge ülkeleri nezdindeki bu ağırlığı, etkisi ve liderlik vasfı oldu.

Şimdi biz burada başlattığımız dinamiği öyle bir noktaya getirdik ki, Trump’ın aslında bu noktada ciddi mesajlara muhatap olması gerekiyordu. Bunun için sekiz ülke, 800 milyon Müslümanı temsilen, kendi ülkelerinin toplamı aşağı yukarı, sekiz ülke bütün Müslümanları temsilen, 1,5 milyar Müslümanı temsilen, sekiz lider New York’ta Trump’la bir araya geldiler ve dediler ki: “Sayın Trump, biz sizin barış insanı olduğunuzu biliyoruz. Ukrayna’da barışı sağlamaya çalışıyorsunuz, Afrika’da yapmaya çalışıyorsunuz. Burada da barışa ihtiyaç var, yoksa bu gidişat iyi değil. Netanyahu’nun durdurulması lazım. Siz burada Netanyahu ve İsrail üzerinde etki oluşturabilecek tek aktörsünüz. Bunu kullanın her iki taraf lehine.”

Tabii Başkan Trump’ın bu sorunu sahiplenmesi önemliydi. Daha sonra liderlerin olduğu yerde bir mutabakata varıldı. Başkan Trump orada Batı Şeria’nın ilhakına izin vermeyeceğini beyan etmesi aslında tarihi bir dönüm noktası oldu. Amerika, Filistin ve İsrail üçgenindeki ilişkiler açısından ve İslam dünyasına ve dünyanın geri kalanına Filistin meselesinde Amerika’nın verdiği mesaj açısından.

“Amerika barış yapıcı pozisyonuna evriliyor”

Fakat diğer taraftan bu liderler bu iradeyi oluşturduktan sonra, biz bakanlara bir müzakere alanı açtılar. Amerika ortada, İslam dünyasını temsil eden bakanların önüne bir liste, bir plan verildi. Daha sonra bizim buna itirazlarımız, değişiklik tekliflerimiz oldu. Daha sonra bunları İsraillilerle muhtemelen görüştüler, geldiler. Ortada bir deklare ettikleri plan oldu. Bu plan bildiğiniz gibi 20 maddelik Trump planı olarak deklare edildi.

Buraya kadar olan süreçte altını çizmek istediğim nokta tekrar, yani Amerika’nın bunu kayıtsız şartsız İsrail’i destekleyen pozisyondan, bir barış yapıcı pozisyonuna evriliyor olması, altı çizilmesi gereken bir nokta. Bunu da hani belli bir diplomatik güçle ilerletmek gerekiyordu. Cumhurbaşkanımızın, Türkiye’nin o konuda diğer İslam dünyasının liderleriyle büyük bir açıkçası işbirliği oldu. Bugüne kadar gösterilmeyen bir duyarlılık ve koordinasyonla bu iş yürütüldü.

Daha sonrasında da ortaya çıkan kağıdın müzakere süreçleri var. Yani bir bizler üzerinden var. Tabii asıl, biz her zaman söylüyoruz, bunun muhatabı Filistin halkıdır ve daha sonra Hamas’la olan müzakere süreci başladı.

“(Netanyahu’nun) sabote etme ihtimali her zaman için var”

Yani sabote etme ihtimali her zaman için var. Bu niyetin de ben orada olduğunu düşünüyorum. Bunun için Amerika’nın ciddiyetine ve kararlılığına açıkçası ihtiyacımız var. Yani aslında diplomatik ağırlık noktası bizim için Amerika’nın bu hatta tutulması. Onun için belli liderlerin, Cumhurbaşkanımızla beraber Trump’a bu noktada telkinde bulunmaları, onu bir hatta tutmaları gerçekten önemli. Dünya barışı için, bölge barışı için.

Burada Hamas’ın buna bakışı, iyi olanları “iyi” diye kabul edip takdir edip, kabul edilemez olanların neden kabul edilemeyeceğini izah etmesi açısından önemliydi. Bence buradaki ortaya konan müzakere tekniği, cevap kağıdındaki cevap şekli gerçekten yani takdire şayan bir husus. Burada kategorik bir reddiye değil, burada uzlaşmayı arayan, arabulucunun emeğine saygı duyan ama Filistin halkının kabul edemeyeceğini, yalanda da mümkün olmayanları da açıkça dile getiren bir Hamas yaklaşımı görüyoruz. Bence olması gereken en ideal yaklaşım da bu.

“İnsanlık vicdanı bunu taşıyamaz”

Şimdi bakın, Gazze’de devam eden soykırıma baktığınız zaman aslında somut bir şey hala var gibi gözükmüyor. Ama diğer taraftan Filistin meselesinin uluslararası sahiplenilmesi, devlet olarak tanınması, farkındalığın yükselmesine baktığınız zaman, bu konuda hiç olmadığı kadar bir uluslararası sahiplenme ve bilinçlilik var. Maalesef bu olayların başında şehitlerimiz olurken Gazze’de, biz bunu da söylemiştik. Bu şu an için bunu durdurmayabilir ama başka hayırların kapısını muhakkak açacaktır. Çünkü insanlık vicdanı bunu taşıyamaz. Bu taşınmamazlık kendisini bir politik olgu olarak bir yerde ortaya çıkartacak ve o da çıkıyor. Yani başkentlerde farklı şekilde ortaya çıkıyor, Batı hükümetlerinde bölünmelere neden oluyor, istifalara neden oluyor, Amerikan sağı bile kendi içerisinde bu nedenden dolayı fikir ayrılığına düşebiliyor. Birçok konu var.

“Teorik zemini inşa edebilmeniz için çok fazla dünya verisine ihtiyacınız var”

Yani bütün bunların olma sebebi, aslında bu problemin devam ediyor olması ve bizlerin de bu problemi yani mümkün olan en büyük ciddiyetle ve olgunlukla ve profesyonellikle uluslararası kamuoyuna ve ilgili aktörlerin gündemine organize bir şekilde getirebilmemiz. Yani bu gerçekten kesintisiz bir faaliyet istiyor, bu çaba istiyor, çalışma istiyor. Yani bu konuda Cumhurbaşkanımız gerçekten çok yoğun faaliyet içerisindeler. Yani bizim görünür diplomaside yaptığımız inanılmaz konular var. Bazen görünmeyen, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın var, İbrahim Bey’in çok çalışmaları var. Yani herkes yoğun bir mesai içerisinde, yoğun bir koordinasyon içerisinde Türkiye’de bu konuda. Ama bunun bir kısmını, çoğunu da kamuoyuna yansıtmadan, geri planda devam ettiriyoruz. Hassas konular. İnşallah bunu daha da ileri taşırız.

Önemli bir konu. Gerçekten hani taktik sorunlarla, cari sorunlarla uğraşırken, yani mecburuz bunlarla uğraşmaya ama bölgenin sorumlu ve kadim bir devleti olarak kalıcı bir çözüm getirmeyle de ilgili yoğunlaşmalarımız olmalı. Bunun neticesinde tekliflerimiz olmalı. Bir taraftan da buna uğraşıyoruz. Aslında bizim taktik meşguliyetlerimiz, stratejik vizyon geliştirmekten bizi alıkoymuyor. Tam tersine, bütün bu taktik uğraşılarımız, bizim yapacağımız stratejik önermelerin olgusal zeminini hazırlıyor. Yani bir teorik zemini inşa edebilmeniz için çok fazla dünya verisine ihtiyacınız var.

“Bölgesel bir istikrar paktına ihtiyacımız var”

Şimdi burada bizim gördüğümüz şu: Bunu anlattığımız zaman da herkes kabul ediyor. Birincisi, yani Ortadoğu, buna girmeyelim tanımlamaya, hani Batısentrik bir coğrafi tanımlama. Hani biz kendi bölgemiz diyelim, kendi doğumuz diyelim, kendi güneyimiz diyelim. Buradan baktığımız zaman, bizim kendi coğrafyamızda uzun yıllardır devam eden çatışmaların, bölgesel, bölge dışı müdahalelerin temelinde yatan konu, bölge ülkelerinin kendi aralarında iş birliğini sağlayamamaları ve belli bir miktar güvensizliğin olması. Bu güvensizliği baştan deklare edip ve hiçbir “ama”ya, “fakat”a gerek bırakmadan artık bizim bir birbirimizin toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve güvenliğine taahhütte bulunacağımız bir anlaşmanın altına imza atmamız gerekiyor.

Yani bölgesel bir istikrar paktına, platformuna, anlaşmasına, konvansiyonuna ihtiyacımız var. Bunun birinci amacı caydırıcılık değil. İkinci amacı caydırıcılık. Birinci amacı bunun, bölge ülkelerinin birbirine karşı olan güvenini mutlak hale getirmek, bu anlaşmaya taraf olan ülkeleri mutlak hale getirmek ki kimse daha sonra bu güvensizlik ortamında dışarıdan müdahalelere zemin hazırlanmasın veya terör örgütleri bundan istifade etmesin veya başka türlü istikrarsızlık oluşturucu hususlar bölgemizde istikrarsızlık oluşturmasın. Bu platforma, bu anlayışa bizim ihtiyacımız var bölgede ve bunu öncülüğünü Cumhurbaşkanımız yapıyor.

“Kendi sorunlarımızı bölgede kendimizin sahiplenmesi gerekiyor”

Şimdi temas ettiğimiz görüşmelerde biz belli kümelenmelerin, belli oluşumların kendi aralarında konuştuğunu, bunu bizimle herkesin tartıştığını görüyoruz. Bizim önermemiz, dediğim gibi, son derece açık. Bir defa kendi sorunlarımızı bölgede kendimizin sahiplenmesi gerekiyor. Bunun için bir yeterlilik göstermemiz lazım. Dışarıdan aktör çağırdığınız zaman dışarıdan aktör gelir, sorununuzu çözer gibi yapar, faturasını ortaya koyar ve çoğu zaman bölgeyi bıraktığı hal, geldiği halden daha kötü olur. Biz bunu 50 defa bu bölgede gördük, hala görüyoruz.

Şimdi eskiden tabii yapısal sorunlarımız vardı, böyle bir dinamiğin içerisinden geçmek gibi. O bizi zorluyordu ama şimdi baktığımız zaman bölge ülkelerindeki ulus-devletleşme belli bir noktaya, olgunluğa ulaşmış durumda. Herkesin artık sınırı oluşmuş durumda. Herkes, özellikle İsrail dışında, artık ülkelerin hiçbirinin, birkaç tane ufak tefek sınır sorunları olan ülke hariç, bir sorunu yok. Yani burada artık makul bir iş birliği platformunun iyi niyet temennisinin önüne geçip, ötesine geçip ciddi bir şekilde ortaya çıkması gerekiyor ki artık hem birbirine güveni tam olan hem de bölge dışı aktörlerin bölgeye yönelik olumsuz, negatif heveslerine karşı caydırıcılık üreten bir yapı ortaya çıksın.

“İsrail’in kayıtsız şartsız destekçileri bile artık bu konuda ortak gözükmek istemiyorlar”

Fazlasıyla. Yani bu gizlenebilecek bir gerçek değil. Yani artık bir çılgınlığa dönüşmüş bir akım. Yani İsrail’in kayıtsız şartsız destekçileri bile artık bu konuda ortak gözükmek istemiyorlar. Yani hiç kimsenin destek vereceği bir konu değil. Bakın, Amerika İsrail’in Doha’ya saldırmasından sonra, bir hafta sonra şimdi bir başkanlık kararnamesiyle Katar’ın güvenliğini kendi güvenliği olarak deklare etti. Ben dedi bunu koruma altına alıyorum, bir daha kimse buraya saldıramaz. Bu ağır bir mesaj esas itibarıyla.

Şimdi bölgede Suudi Arabistan, Pakistan ittifakına bakın. Şu anda gün yüzüne çıkmamış başka konuşmalar var, görüşmeler var, onlara bakmak gerekiyor. İsrail’in bölgedeki saldırganlığı ve buna mukabil Amerika’nın klasik, geleneksel olarak bölgedeki aktörlere vermiş olduğu taahhüdün geçersiz olduğunun ortaya çıkması, bölgede, yani Türkiye zaten bunun hep farkındaydı da, bazı aktörlerin artık Cumhurbaşkanımızın tabiriyle “kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz gerekiyor” yani “bundan sonra da bölgede kim ne yapacaksa beraber yapmamız gerekiyor” noktasına getirdi. Yani bu türden arayışların ben artık normal olduğunu düşünüyorum. İsrail saldırganlığı da bölgede bu konuda çok ciddi bir hatırlatıcı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.